15 Mayıs 2011 Pazar

Güneş Sistemi dışındaki en küçük gezegen

NASA'ya ait Kepler teleskopu, Güneş Sistemi dışındaki en küçük gezegeni tespit etti. Gezegenin en önemli özelliği boyutlarının dünyaya benzemesi.


Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA)'ya ait Kepler teleskopu, Güneş Sistemi dışındaki en küçük gezegeni tespit etti.
560 ışık yılı uzaklıkta yer alan ve içinde 150 binden fazla yıldız bulunduran Kuğu Takımyıldızı'ndaki gezegenin en önemli özellikleri, dünyaya benzeyen boyutları ve kayalık bir yüzeyinin olması.
İlk kez 8 ay önce fark edilen ve 'Kepler 10-b' adı verilen gezegen, Merkür'ün Güneş'e olan yakınlığı hesap edildiğinde, kendi yıldızına 20 kat daha yakın mesafede yer alıyor. Bu nedenle gezegenin yıldıza bakan tarafındaki yüzey sıcaklığı yaklaşık 1500 derece.
Dünya'dan 1,4 kat daha büyük olan Kepler 10-b, gezegenimizin 4,5 katı kadar bir yoğunluğa sahip.
NASA'daki bilim adamları, ilk kez dünyanın boyutlarına bu kadar yakın bir gezegen bulunduğuna dikkat çekiyor.
Washington'daki NASA merkezinde çalışan bilimcilerden Douglas Hudgins, Kepler 10-b'nin yeni gezegenler keşfinde bir dönüm noktası olduğunu belirtti.
Kepler teleskopu, Güneş Sistemi dışında dünyaYa benzeyen yaşanabilir gezegenler bulabilmek için NASA tarafından 7 Mart 2009'da fırlatılmıştı.

Uydumuzun iç yapısı anlaşıldı

Son teknolojiyi içeren sismik yöntemler, Ay’ın Dünya’nınkine benzer bir çekirdek yapısına sahip olduğunu gösteriyor.


Uydu fotoğrafları ve çeşitli çalışmalar, Ay’ın sahip olduğu yüzey şekline dair en ince ayrıntıları gözler önüne sererken, iç yapı hakkındaki bilgiler tahminlerin ötesine geçememişti. Yeni araştırma bu konudaki bilinmeyenleri ortaya çıkarıyor.
Apollo görevleri sırasında 1969 ile 1972 yılları arasında yerleştirilen ve 1977 yılının sonunda değin aktif olan dört sismometreden elde edilen verilerin yeni teknolojiler ışığında değerlendirilmesi sonucunda uydumuzun, yaklaşık 240 km çapında ve demir açısından zengin bir iç çekirdek ile 330 km çapında sıvı demir içeren bir dış çekirdeğe sahip olduğu anlaşıldı. Bu iç yapının Dünya’dakiyle olan başlıca farkını ise, çekirdeği saran ve 480 km çapa sahip bir yarı-erimiş tabaka meydana getiriyor.
Araştırma, çekirdek çevresinde kükürt gibi hafif elementlerin varlığını da ortaya koyuyor. Bu da bilimcilere benzeri elementlerin aynı şekilde Dünya çekirdeğini de sarabileceğini düşündürtüyor.
NASA’nın araştırma ekibinden Renee Weber, Ay çekirdeğinin yapısına ait detayları ortaya çıkarmanın, Ay’ın oluşumuna dair gerçekçi modellerin oluşturulabilmesi açısından önemli olduğuna dikkat çekiyor. Bununla birlikte bulgular, uydunun ay dinamosu olarak adlandırılan kendi güçlü manyetik alanının evrimine de ışık tutacak.

WISE’den İki Komşu Gökada Görüntüsü




WISE gözüyle tamamen farklı görünen M81 (mavi) ve M82 (sarı) gökadaları. (NASA/JPL-Caltech/UCLA)
NASA’nın Geniş Alan Kızılötesi Tarayıcısı (Wide-field Infrared Survey Explorer-WISE), biri yıldız oluşum yerlerinden ve alev alev yanar gibi görünen gökada ile diğeri saha sakin ve mavimsi tonda sarmal gökada olmak üzere iki komşu gökadaya ilişkin yeni bir bakış açısı yakaladı.
M81 ve M82 olarak bilinen iki gökada birkaç yüz milyon yıl önce karşılaşmıştı. Kütle çekim dalgalarının iki gökadayı adeta süpürdüğü sırada yeni yıldız oluşumları patlak verdi. Puro Gökada ismiyle de tanınan M82’de bu olay sonrasında yeni yıldız doğumları başladı. Yeni doğan büyük yıldızlardan gelen yoğun ışıma, gaz ve toz diskiyle de birleşince WISE görüntüsünde gökadanın sarı renkle görünmesine yol açıyor.
California Üniversitesi’nden Ned Wright: “WISE görüntüsünde bu ikiliyi tek seferde görüp aralarındaki farkları anlayabilirsiniz. Oldukça parlak görünen Puro Gökada yıldız oluşumlarına sahne olurken arkadaşı ise ondan daha az aktif ve daha farklı görünüyor” diyor.
WISE, Ekim 2010’da yani soğutucusu bitmeden çok önce, kızılötesi gökyüzünü haritalama işlemi görevini bitirdi. Bu süre boyunca aracın ilettiği yüz milyonlarca görüntüden ilk bölümü Nisan 2011’de gökbilimcilere dağıtılacak. WISE, hava sıcaklıklarından etkilenmeyen iki kısa dalga boylu kanalı ve soğutularak çalıştırılan dört kızılötesi kanalından ikisiyle görevini sürdürüyor. WISE şu anda tüm dikkatini asteroitler ve kuyrukluyıldızlara vermiş durumda.
Komşu gökadalar birbirlerinin çevresinde dans etmeyi birleşmeleri gerçekleşene kadar sürdürecek. Her ikisi de sarmal yapıdadır. Ancak M82 kenardan görüldüğü için ince bir puro şeklini andırır. Kızılötesi ışık altında M82 gökyüzündeki en parlak gökadadır. Bunun nedeni ise gökadanın yeni yıldızlar oluşturması ve gökbilimciler tarafından bol yıldız oluşturan gökada (starburst galaxy) olarak sınıflandırılması.
WISE ile kızılötesi görüntüyü görebiliyoruz. Kısa dalga boylarını (3.4 ve 3.6 mikron) mavi ve yeşil-mavi ya da cyan rengi, uzun dalga boyları (12 ve 22 mikron) yeşil ve kırımızı renklerle görülüyor.
M81’in kızılötesi görüntüde mavi renkle görünmesinin nedeni ise o kadar tozlu bir yapıya sahip olmamasıdır. Gökadanın mavi rengi yıldızlardan dolayı açığa çıkmıştır. Sarmal kollarda yer yer görülen sarı noktalar ise yeni yıldız oluşturan tozlu bölgeleri gösteriyor.
M82 ise bilinen bol yıldız oluşturan gökadalar arasında en uçta olanıdır.
M81 görünür ışık altında görülen en parlak gökadalardandır. Büyükayı takımyıldızı içinde yer alan her iki gökada da yeterli karanlığın olduğu yerlerde dürbünle görülebilir. Gökadalar 12 milyon ışık yılı uzaklıktadır.

Yanan Bir Gezegen Daha

Ressam gözüyle yanan gezegen örneği. (ESA/C. Carreau)
Barcelona Autònoma Üniversitesi Uzay Bilimleri Enstitüsü’nden bir grup araştırmacı 378 ışık yılı uzaklıkta Andromeda takımyıldızında yeralan ve 1,5 Güneş kütleli WASP-33 (ya da HD 15082) olarak bilinen bir yıldıza oldukça yakın konumda dolanan dev bir gezegen keşfetti. Gezegen yıldızına oldukça yakın olduğu için, Dünya’da özellikle  okyanus sularında hissedilen gel-git etkisinin benzerini yaşadığı ve ekvator bölgesinin sürekli değişime uğradığını düşünülüyor.
Aslında dev gezegen ilk kez 2006 yılında görüldü. Dört Jüpiter kütlesindeki dev gezegenin yıldızının çevresindeki dolanımı sadece 1,2 gün. Bu da gezegenin yıldızına çok yakın olduğu anlamına geliyor: sadece 0,2 GB (1 GB=150 milyon km). Merkür Güneş’e 0,39 GB kadar uzaklıkta yer aldığını belirtirsek 0,2 GB’nin ne kadar yakın olduğu anlaşılır. Gezegen yıldızının dönüş yönüne göre ters yönde dolanmaktadır.
Çalışma aynı zamanda yıldıza ait olan titreşimlerin nedeninin de gezegen olduğunu ortaya koyuyor. Bu da daha önceki gezegen sistemlerinde görülmeyen bir etkidir. Böylesi bir açıklamaya neden olan kanıt ise alınan sinyaller arasında küçük bir dönemsel sinyalin gezegenin geçişi sırasında ortaya çıkmasıdır.
Yıldızına yakınlığı ve gel-git etkisi gibi değişime uğruyor olması WASP-33b’yi ötegezegenler arasında bir yıldıza olabilecek en yakın sınır nokta gibi önemli bir noktaya getiriyor.

Samanyolunun Devi (Belgesel İzle)


Bir yıldızın şiddetli bir süpernovada dehşet verici bir şekilde patlamasının ardından evrenimizin en gizemli olaylarından biri, kara delik gerçekleşmiş oluyor.


Bir yıldızın şiddetli bir süpernovada sarsıntılı bir şekilde patlamasının ardından evrenimizin en gizemli olaylarından biri, kara delik gerçekleşmiş oluyor. Hayal gücünün sınırlarını zorlayarak uzay ve zamanda hareket eden fantastik geçitlere sahip kara delikler, bilim kurgunun olmazsa olmazları. Kara delikten hiçbir şey kurtulamaz. Uyguladığı yerçekimi gücü uzayı ve zamanı bir düğüm halinde öylesine kuvvetli bir şekilde büker ki ışık bile ondan kaçamaz; bu durum, içeride bir geçitin bulunma olasılığının da neredeyse imkansız olduğunu gösterir.
Kara delikler doğanın ender görülen bir kusuru mu yoksa evren bu gizemli olayların çoğunu gizliyor mu? Evrenin görünen bölümünü 125 milyar galaksi meydana getiriyor. Her büyük galaksi bir kara deliğe ev sahipliği yapıyor. İçinde bulunduğumuz Samanyolu galaksisin de tam ortasında 50 milyon kilometre genişliğinde devasa bir kara delik bulunuyor. Peki gaz ve galaksilerden oluşan bu ağda cisimleri içine çeken kara deliklerin rolü ne? Ve iştahlı bir kara deliğin güneş sistemimizi ve diğerlerini yok etmesini ne önlüyor?

Dünya Dönmekten Yoruldu mu?

Gökbilimciler, yerin yörüngesinin elips olmasından dolayı yalancı bir Güneş tanımlarlar ve buna göre bir güne “ortalama güneş günü” derler ve bu gerçek güneş gününden farklıdır. O nedenle öğlen ezan zamanı bazen 12'den önce bazen de sonradır, çünkü namaz zamanı gerçek güneşe göredir. Bir ortalama güneş günü tam 86400 saniyedir. Bugünkü bir saniye 19. yüzyıldaki bir saniyeden birazcık daha uzundur. O nedenle her iki saniyeyi eşitlemek için 1972 yılından bu yana artık saniye eklenmektedir. Peki bunun nedeni nedir? Ay'ın yere uyguladığı gelgit etkisinden dolayı Dünyamızın ekseni etrafındaki dönüşü gittikçe yavaşlamaktadır.

Ufuktaki garip Ay

Uluslararası Uzay İstasyonu uydumuzu böyle görüyor.

Hergün 18 ay doğuşuna ve batışına şahit olan Uluslararası Uzay İstasyonu’nda görevli astronotlardan Paolo Nespoli, fizik bilgimizin olmadığını varsaydığımız bir durumda insanları alarma geçirecek, hatta 2012 yılıyla ilişkilendirilerek yeni kıyamet senaryoları türetilebilecek bu fotoğrafları çekmiş.
İtalyan astronotun elde ettiği görüntülerde ufuktaki Ay, oldukça basık bir top şeklinde kendini gösteriyor. Bu da, suya sokulan kalemin görünüşünde olduğu gibi, oldukça sıradan bir atmosferik etki sonucu meydana geliyor.
Işık, uzay boşluğundan atmosfere doğru girerken hafif bir bükülmeye uğruyor. Bükülmenin oranıysa ışığın içerisine doğru girdiği havanın miktarına bağlı. Atmosfer kalınlaştıkça bükülme oranı da artıyor.
Uzay istasyonundan bakıldığında, ayın üst kısmından gelen ışık, alt kısımdan gelene göre daha az miktardaki hava tabakasından geçiyor. Böylece alt kısımdan yansıyan ışık çok daha fazla bükülerek göze ulaşıyor ve bu güçlü bir darbe almış futbol topu etkisi ortaya çıkıyor.